Blog'umu geçici olarak güncelleyemememin sebebi olan İngilizce kursum ve bu sebeple İstanbul'da olmamdan kısaca bahsetmiştim daha önce. Bu yazımda ise İstanbul'da bir gün içinde yaşadıklarımdan birazcık söz edip, gördüğüm güzellikleri sizlere yazılı ve görsel olarak aktarmak istiyorum. Özellikle görsellik kısmı için bu defa fotoğraf makinemi yanımda getirdim ve sizlerle paylaşmak adına bir kaç fotoğraf çektim. Hemen buraya not edeyim, fotoğrafların çoğunu hareket halindeyken çektiğim için simetrik açıdan bazı hatalar kaçınılmaz oldu fotoğraflarda.
Sabah uyandığınızda ilk duyduğunuz ses martıların sesleri oluyor İstanbul'da. Odanızın penceresine yöneldiğinizde ise havada uçuşmakta olan martıları görüyorsunuz haliyle. Şehrin gürültüsüne rağmen sesleri, kalabalığına rağmen ise kendileri kolaylıkla fark ediliyor martıların. Hatta öyle ki, bu yazımı yazarken bile pencereden eşlik ediyorlar bana. Pencereden tek eşlik eden ise martılar değil... Boğazın eşsiz manzarası ile gerçekten de göğü delen o yüksek binaların tezatlığını yaşıyorum pencereden baktığımda. Geceleri ise ayrı bir güzellik katıyor köprünün ışıkları. Hele bir de Çırağan Sarayı'ndaki düğünlerde atılan havai fişekler, köprünün ışıklarını eşlik ediyor ya... Anlatılması güç bir ışık şöleni çıkıyor ortaya.
Yalnızca bunlardan ibaret değil tabi ki İstanbul. Sabahları işe gitme telaşı sarıyor herkesi, akşamları da tersi söz konusu bu telaşın. Bir kısmı ben gibi yürüse, vapura (ya da diğer toplu taşıma araçlarına) binse de, insanların azımsanmayacak kadar büyük bir kısmı kendi aracıyla gidiyor işine. Onları oluşturduğu trafikle işimiz yok şu an, neticede vapurda trafik yok. Aslında trafik yok dediğime bakmayın, bir günde boğazdan geçen araçlar kadar araç geçmiyordur bizim evin önünden. Tıkanmasın da, varsın trafik olsun boğazda da.
Beşiktaş'tan vapur ile Kadıköy'e geçtiğimde aynı durumu orada da görüyorum. Kalabalık... Hem de çok...
Sonunda kursa varıyorum. Kurs hakkında daha sonraki bir yazımda bahsetmeyi düşünüyorum, hele bir bitedursun dersler. TOEFL nedir nasıl çalışılır hepsine değinirim sizler için.
Akşamları da benzer şeyleri yaşıyorum, tekrarlamaya gerek yok. Farklı olan şey ise, İstiklal'e çıkıp gezmek... Kalabalığın içinde adım atacak yer bulamıyorsunuz bazen, böyle durumlarda eğer bir polis aracı görürseniz şanslısınız, onun arkasından hızlıca yürüme şansı yakalayabilirsiniz. Tabi ki aceleniz yoksa İstiklal gibi güzel bir yerde hızlı yürümenin bir anlamı da yok bence. Cadde boyunca canlı müzik yapan insanları -hatta müziği kayıttan çalıp kendi çalıyormuş gibi yapanları- dinleyerek gezebilirsiniz caddeyi boydan boya. Alışveriş tutkunuysanız zaten yaşadınız, her yerde mağazalar var. Eğlence mekanlarına ise değinmek istemiyorum, ilgi alanınıza giriyorsa oraları kendiniz keşfedebilirsiniz.
Neticede İstanbul güzel bir şehir... Ara sıra gezmek için gelmeli insan İstanbul'a. Ama uzun yıllar kalmak nasıl olur bilemiyorum, mutlu da olabilirsiniz mutsuz da. Yaşayanlara sormak lazım o konuda, benim yorumum pek doğru olmaz. Ama dediğim gibi, gezip görmek için mutlaka gelinmesi gereken bir şehir İstanbul. Mutlaka gelin bir gün, gelin ve yaşayın İstanbul'u.